Gündemin en önemli tartışması...
İşte iki örnek:
İlki Trabzon’dan.
Covit-19 aşısı olana turizm işletmelerinde indirim var.
İzmir’de ise;
Bir restoran işletmecisi işyerinin kapısına tabela astı.
AŞI OLMAYAN GİREMEZ!
Burada iki konu öne çıkıyor.
Uzmanların tartıştığı da bu.
Türkiye ikiye bölünmüş durumda.
Aşı olmayana kısıtlama gelsin mi, yoksa herkes elini kolunu salla sallaya istediği yere girip çıkabilsin mi?
Konu, özgürlükler ülkesi bazında ele alınırsa kişinin tercih hakkı bulunuyor.
Yani;
‘İster aşı olurum, ister olmam’ diyebilme özgürlüğüne sahip.
Aşı olmayanlara yasak getirilmesi yönündeki talebe gelince!
Burada da eşitlik ilkesini gözetmek gerekiyor.
Anlayacağınız iki ucu sivri bir değnek.
Ne diyorlar:
Aşı olmayanlar kafe ve restoranlara alınmasın.
‘Vücut benim, karar benim. Sana ne benim aşımdan?’ demek sizce ne derece doğru?
Şunu unutmamak lazım.
Toplum sağlığı var ortada.
Vefat ve vaka sayılarının katlanarak arttığını görüyoruz.
Durum o ki;
Eylül ayında yeniden kısıtlamaya gidilecek.
Şahsi düşüncem!
Ben aşılamanın zorunlu olmasa da, aşı karşıtlarına belli kısıtlamalar getirilmesinden yanayım.
Hepimiz şunu gayet iyi biliyoruz.
4. dalga kapıda!
Top şimdi hükümetin kucağında.
Bu tartışma kişisel bir görüş olmamalı.
Bilimin görüşü dikkate alınmalı.
Devletin önemli makamları çok daha etkili konuşmalar yapmalı.
Bunun çeşitli yöntemleri var.
Zorunlu aşı anlamına gelecek bazı tedbirlere başvuran ülkelerin olduğunu biliyoruz.
Bu yüzden;
Bırakalım artık ‘Ben aşıyı reddediyorum kimseyi ilgilendirmez’ diyenlerin sözünü tartışmayı.
Soruyorum:
Tedbirsiz davranıp başkalarının ölümüne sebep olmak suç değil mi?
Birçok ülke aşı bulmak için çırpınırken, biz elimizde yeterli miktarda olmasına rağmen hala kararsız davranıyoruz.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca açıkladı işte!
23 milyon aşısız insan var bu ülkede.
Rakam büyük.
Vücut benim, karar benim diyenlere...
Gelin aşılanalım.
Özlem duyduğumuz insanlarla bir an önce kucaklaşalım.
Gezelim, eğlenelim, coşalım...
Ama önce aşımızı olalım.