[email protected]
Günümüz Türkiye şartlarını ele aldığımızda, eğitim ve öğrenimdeki seviyenin her bölgede aynı olmadığını net olarak görüyoruz.
Büyükşehir ve sanayi açısından gelişmiş olan şehirlerimizde eğitim ve öğrenim imkânlarının yeterli olabileceğini söyleyebiliriz ama bu olanaklara halen sahip olmayan şehir ve köylerin bulunduğunu inkâr edemeyiz.
Çıkış noktasına baktığımızda ve tüm ideolojilerden ayrıştırdığımızda mevcut enstitü modelinin gerek o dönem gerekse içinde bulunduğumuz dönem için oldukça önemli ve etkileyici bir girişim olduğunu belirtebiliriz.
Köy Enstitülerinde verilen eğitimlere baktığımızda, müfredatın kültür, tarım, teknik ders olmak üzere üçe ayrıldığını görürüz.
Haftalık planda kültüre 22 saat diğer iki bölüme ise 11 saatlik süre ayrılmıştır.
Ancak uygulama noktasında tarım ve teknik daha ağır basar hale gelmiştir.
Ders konularını daha detaylı olarak ele aldığımızda; tarih, coğrafya, Türkçe, yurttaşlık bilgisi, fizik, kimya, matematik, tabiat ve okul sağlığı, el yazısı, resim-iş, beden eğitimi ve ulusal oyunlar, müzik, askerlik, kızlar için ev idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi, zirai işletmeler ekonomisi konularını belirtebiliriz.
Bu derslere ilave olarak; bahçe ve tarla ziraatı, sanayi bitkileri ziraatı, zootekni, kümes hayvanları bilgisi, arıcılık ve ipek böcekçiliği, balıkçılık ve su ürünleri, ziraat sanatlarından oluşan ziraat derslerine de yer verilmiştir.
Köyde ihtiyaç duyulabilecek meslekler için de köy demirciliği, köy dülgerliği, köy yapıcılığı, köy el sanatlarından oluşan teknik derslerinin programda yer aldığı görülmüştür.
Müfredatın zengin olmasına karşın okula öğrenci toplamak özellikle de kız öğrenci toplamak oldukça zor olmuştur. Bunun yanı sıra öğrencilerin aynı zamanda köy enstitülerinin binalarının bakım onarım çalışmalarında da destek verme zorunlulukları, tarlada çalışmaları, yeterli eğitim alabilme noktasında kısıtlayıcı bir faktör olarak nitelendirilebilir.
Uygulama noktasını ele aldığımızda öğretmenlere ve öğrencilere getirilen yükümlülüklerin ağır olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Sistemin en büyük sorunu belli bir parti ve belli bir ideoloji tarafından sahiplenilmesi olmuştur.
Türk toplum yapısını incelediğimizde gördüğümüz farklı ideolojileri, bakış açılarının hepsini kapsayan bir sistemin varlığı olmadan başarıya ulaşılamayacaktır.
Böyle bir sistemin en kötü şansı siyasi bir malzeme haline getirilmesi ve geliştirilmesi yerine eleştirilerek yok edilmesidir.
Köy Enstitüleri Cumhuriyet’in aydınlık yuvaları olarak konumlandırılmıştır, bu fikrin karşıtları ise enstitüleri kültürel yozlaşmanın başlıca merkezi olarak kabul etmişlerdir.
Bu karşıt görüşler maalesef enstitü içerisinde de yerini almış, öğrenciler arasında sağ- sol çatışmaları gündeme gelmiştir.
Buna benzer şekilde kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim alması da yine menfi amaçlarla kullanılmış ve bu yolla da Köy Enstitülerinin ahlaksızlığa teşvik ettiği suçlamaları yapılmıştır.
Olumsuz bu yönlerine rağmen eğitim görme imkanı az olan çocuklara ulaşım noktasında, bir melodiyle bile çocukların dünyasında bir ışık yakması hususunda etkileyici olduğunu söyleyebiliriz.
Sivil insiyatifler sayesinde günümüzde yapılan bu tarz çalışmaların farkındalık yaratma noktasında oldukça önemli olacağını belirtebilirim.
Halen eğitim olanakları konusunda derin kopukluklar yaşadığımız bir ülkede bu tarz bir girişimin daha sistemli ve kontrollü bir şekilde yaygınlaştığı bir dönemi hayal etmek ütopik olarak görünse de ilerleyen dönemler için güzel bir temenni olacaktır.
Saygılarımla…