[email protected] |
Kadın cinayetleri konuşulurken sıklıkla, ilk olarak cezaların gündeme gelmesini çok sorunlu buluyorum.
Bu bakış kadın cinayetlerinin altında yatan ataerkil sistemi, şiddetin yapısal nedenlerini, devletin sorumluluğunu, bütüncül politikaların eksikliğini, kadınların güçlendirilmesini, yargının cinsiyetçi bakış açısını ve daha pek çok şeyi perdeliyor ve konunun linç kültürüyle, kısasa kısas mantığıyla konuşulmasından öteye geçilemiyor.
Kadın cinayetlerine karşı ilk talep eşitlik olmalı, kadınlar taleplerini ve mücadelesini bunun üzerine kurmalı.
Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri: Bu bakış kadın cinayetlerini kadın bedeni ve hayatı üzerinde erkek iktidarının tahakkümünün izdüşümü olarak görür. Bunun temelinde de eşitsiz toplumsal cinsiyet ilişkileri üzerine kurulu ataerkil yapının olduğunu iddia eder.
Bu ataerkil kültür, kadını geri plana atarken erkeği ön plana çıkaran ve bir anlamda da kadının düşünce, beden ve ruh olarak kendisini ikinci planda hissettiren bir kültürdür.
Erkeğin kadın üzerindeki hakimiyeti nesnenin-eşyanın doğasına uygun olanı yansıttığı için erkeğin, kadının bedeni, hayatı, namusu üzerindeki hakimiyeti erkeğin cinayet dâhil her türlü eylemine meşruiyet zemini sunacağı için öncelikle erkeğin kadın üzerindeki hâkimiyetinin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Çözüm bundan da ibaret olmamalı;
Uzun vadeli bir yatırım olarak kültürel ve dini değerlerin birleştirici, hümanist ve kadına değer veren yönlerini ön plana çıkararak onları evrensel insani değerlerle harmanlamak ve uzun vadede eğitim aracılığıyla kadın ve erkek arasındaki “kültürel referans farklılığı “ açığını ortadan kaldıracak zihniyet değişimini sağlamaktır.
Erkeğe yönelik rehabilitasyon programı, şiddet vakasına karışmış erkeğe öfke kontrol eğitimi mutlaka uzmanlarca verilmeli ve takip edilmelidir.
Cinayetlerin sıklıkla barışma ya da görüşme randevularında gerçekleşmesi nedeniyle bu görüşmelerin emniyet görevlileri tarafından kontrol edilen, denetlenen mekânlarda ve onların nezaretinde gerçekleştirilmesi sağlanmalı, ailede arabuluculuk mekanizması devreye sokulmalıdır.
Özellikle televizyonlarda kadın cinayetleriyle ilgili haberlerin verilmesi sunulması konusunda sıkı denetim.
Bu yasakçı bir zihniyet olarak değil cinayetlerin sunuluş biçiminin adeta diğer “uyuyan hücreleri harekete geçirme etkisi” yaptığı düşünüldüğünden dolayıdır.
Kadına yönelik cinayetlerin bir anda peş peşe gerçekleşmesi haber sunumunun adeta kelebek etkisi uyandırdığı sonucuna ulaşılmasına neden olmaktadır.
Dizi filmlerdeki şiddet sahneleri konusunda yapımcıların hassas davranması gerekmektedir.
Kadın cinayetlerinin engellenmesi konusunda söz söyleyen çok ama hamle yapma cesareti gösteren insan sayısı yok denecek kadar azdır.
Tabi ki ceza caydırıcı olabilir ama kesin çözüm değildir.
Belediyeler bünyesinde kurulan “ Kadın Erkek Fırsat Eşitliği “ komisyonları vardır ama yılda 1 ya da 2 den fazla toplandıkları görülmemiştir ki bu alanda çok etkili eğitim programları hazırlayacakları inancındayım.
Her şeyin başı eğitim ve eğitim ailede başlar…
Sen televizyon seyrederken çocuğa kitap oku dersen, çocuğa kitap okumak ceza gibi gelir…
Sen internet başında zaman geçirirken, çocuğa dersini yap dersen o ders çocuğa ceza gibi gelir…
Eşitliğin lafta değil de hayatın her alanında uygulanması, eğitim seviyesinin artması ve örnek yaşam tarzının gelişmesi birçok yanlışa dur diyeceği gibi ne şiddet ne de taciz ile karşılaşırız.
Saygılarımla