[email protected]
Çocuğa ilişkin tanım, bilimin farklı dallarına, sosyolojik yapının durumuna göre değişmekle birlikte uluslararası katılımın en çok sağlandığı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde (1990) ve Türk Ceza kanunu (5237 Sayılı TCK, 6/1-c md), Çocuk Koruma Kanunu (5395 sayılı ÇKK 3/1-a md.) gibi ulusal kanunlarda ortak bir dille ifade edilmiş ve çocuk, “daha erken yaşta reşit olsa bile 18 yaşını doldurmamış birey” olarak tanımlanmıştır. (ÇKK, 2005; TCK, 2004; UNICEF, 1998).
Yasal anlamda, (Suça sürüklenme konusu ile ilişkilendirildiği için bu boyutta ele alınmıştır.) özel korumaya alınan, bir yetişkin olana kadar özel hak ve ayrıcalıklardan yararlanan küçük insan olarak tanımlanan çocuğun suçla ilişkilendirilmesi ise suçlu çocuk, suça sürüklenmiş çocuk kavramlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Suç, sosyolojik açıdan toplumda geçerli olarak kabul edilmiş kurallar bütününden sapma olarak tanımlanmıştır.
Suçun oluşumuna ilişkin nedenler, biyolojik, psikolojik ve sosyal olmak üzere üç temel teoriler ile açıklanmaya çalışılmıştır. Bunlardan biyolojik teori, en çok tenkit gören teori olup, insanların suç işlemelerini fiziksel yapıları ile ilişkilendirmiş hatta insanları doğuştan suçlu olan ve olmayan şeklinde iki sınıfa ayırmıştır. Bu teoriye tepki olarak ortaya konulan psikolojik teoriler, akli yetersizlik, zekâ düşüklüğü ile suçu ilişkilendirilmeye çalışmıştır.
19. Yüzyıldan itibaren ise sosyolojik bir çalışma olarak ele alınan suç, sosyal ortamın (sosyal statü, değişim, sosyal süreçler, sosyal kurallar ve çatışmalar) bir ürünü olarak benimsenmiş, suçlunun toplum olduğu savunulmuştur.
Buradan hareketle bir çocuğun suçlu olamayacağı, suça sürüklenmiş olabileceği fikri ortaya atılmış ve gerek kanunda gerekse alan yazında suça bulaşmış çocuklar için “suça sürüklenmiş çocuk” kavramı kullanılmıştır. Suça sürüklenen çocuk, kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuk olarak tanımlanmıştır.
Çocukların suça sürüklemesine, bireysel faktörlerin (ergenliğe geçiş, fizyolojik, psikolojik bozukluklar vb.) yanı sıra, mensubu olunan ailenin yapısı, aile içi ilişkiler, çocuğun ailesinde suçlu olup olmaması ve çevresinde suçla ilişkili rol modellerin yer alması ya da suça uygun bir ortamın bulunması neden olmaktadır. Bu nedenlere, ekonomik hayatı olduğu kadar toplumsal hayatı da etkileyen ekonomik krizler ve göç hareketleri de eklenebilir.
Göç ve ekonomik krizlerin topluma yansıması, yetersiz eğitim, sağlık, barınma, beslenme ve sosyal devletin gereği olan temel sosyal hizmet sunumu ve psiko-sosyal destek hizmetlerinin kurumsal yetersizliği gibi sorunlar olarak karşımıza çıkmıştır. Bu nedenlerden ötürü suça sürüklenmiş çocuk sayısında da önemli artışlar meydana gelmiştir
Modern çağın temel bir sorunu haline gelen, çocuk ve gençlerin sokakla ilişkisi, uyuşturucu madde kullanımı, şiddet ve fanatizm, organize suç ve çetecilik, aile içi istismar ve şiddet vb. suçlarla ilişkilendirilmiş olan, bir şekilde suça sürüklenmiş olan çocukların dâhil oldukları bu durum sadece onları değil, içinde yaşadıkları çevreyi de derinden etkilemektedir.
Toplumların geleceği olarak ifade edilen çocukların suçla birlikte anılması üzücü olduğu kadar toplumun sağlığı ve geleceği açısından da büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle, çocukları suça sürükleyen sebeplerin iyi tespit edilmesi ve gereken önlemlerin ivedilikle alınması bireyin, dolayısıyla da toplumun refahı için de kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Saygılarımla